Arşiv

Posts Tagged ‘doğal’

Doğal Olmayan Özgür Olamaz

Haziran 9, 2021 Yorum bırakın

İnsanlık gece ve gündüzünü, aydınlattığını sandığı yapay ışıkların-ateşlerin kuşatması altında yeryüzünü kendisine ve tüm canlılara cehenneme çevirmiş durumda ve büyük bir azap yani yalnızlık ve mahrumiyet içerisinde.

Kentlerde göz alan ışıl ışıl ışıklar cehennem ateşinden başkası değil. “Gece hayatı” denilen, gecelerin yapay ışıklara, seslere boğularak yaşamın devam ettirildiği iddia edilen tüketim ve tükeniş yerlerinde, geceden ve hayattan en ufak bir emare yok. Kalabalıklar içerisinde, yoğun ilişkiler trafiğinde herkes yalnız ve bir başına. Çalınan gündüzlerimizin, emeklerimizin, hayatımızın, anlamımızın acısını gecelerden çıkartmak istiyoruz. Gün doğumuyla başlaması gereken günler, başlamadan bitiriliyor. Çoğumuz gece hayatından da mahrum, gün doğumuyla başlayıp emeğinin doğadaki karşılığının yüzde birini ancak alabilen günleri de geceleri çalınmış köle yığınlarıyla dolu dünyamız.

Kentler aydınlandıkça insanlık karanlığa gömülüyor. Kalabalık arttıkça yalnızlık, hız arttıkça durağanlık ve monotonluk çoğalıyor. Doğayla inatlaşma; ışığın, aydınlığın, karanlığın, gecenin, gündüzün, bedenin ve ruhun, yaşamın ve ölümün anlamlarını da altüst etti.

Doğaya dönüş adına spor faaliyetlerinde bulunan ya da doğada tatil modunda yaşayan insanlar da her ne kadar şekilsel olarak doğaya dönmüş olsalar da iliklerine kadar işleyen modernizmden, bireycilikten ve uygarlıkçılıktan kurtulamıyorlar. Doğal değil ancak çevreci insan olabiliyorlar. “Tatil” ve “spor”, modern toplumlarda ve doğa dışında kendini var etmiştir. Nitekim düne kadar tatile gitmek, spor yapmak diye bir şey yoktu. Doğada “pazartesi” olmadığı gibi tatil de yoktur spor da yoktur, nitekim doğal toplumlarda işsizlik de yoktur.

Kaç insanlardan; sığın insanlığa
Her yeryüzü canlısı gibi insanın da yeri, yurdu, yuvası, en önemlisi kökü yeryüzüdür. Ancak yasak elmaya göz diken yani ‘bugün yerim yarına hak kerim’ demeyerek, ihtiyaçlarımızı sınırsızlaştıran, cennetten yani bozulmamış yeryüzü bahçesinden kaçarak betona, yüksek yapılara tapınan ve şehirleri ışık sandığımız cehennem ateşiyle kavrulan insanlık olarak doğa dışı yapay yaşam(!) alanlarında köksüzüz. Köksüz insanlar birey olamazlar bireyci olurlar. Köksüz bireycikler çok kolay yönetilir. Çünkü bireyciler toplumlaşamaz, halklaşamaz. En fazla, yığın ve kitle olurlar. Çünkü köksüz insan, ihtiyaçlarını üreten değil tüketendir. Kendi kendine yetmez, kendini ve çevresindekileri umarsızca tüketir. Köksüz bireycikler için özgürlük onun için istediğini satın almak ve hoyratça istediğini istediği yerde yapmaktır. Onun için en kutsal en idealist hayatı anlamlı kılabilecek, fedakarlık yapabilecek, mücadele edilebilecek yegane can simidi budur.
İlerici, bilimci, endüstriyalist uygarlığın, özgür(!) yani düşürülmüş insanına göre ihtiyaçlar ve arzular sınırsızdır. Bütün bir evren, doğa ve canlıları ise makineden ibarettir. İşte bu yüzden ne kadar karşıt görülseler de her kesimden uygar insan doğaya, evrene ve canlılara bir makineye nasıl davranılırsa öyle davranır. Dolayısıyla öz benliklerine de…
Nasıl ki bilimcilik bilimden bir sapmaysa, dincilik dinden bir sapmaysa, özgürlükçülük de özgürlükten sapmaktır. Özgür insan özgürlükçü olamaz. Özgürlükçülük, özgürlüğü putlaştırır ve modern uygar bireyler işte bu özgürlük dedikleri tükenişin kölesidirler. Uygarlıkça ‘özgürlük’ doğaca ‘erdem’in zıddıdır.

Doğasında, yani doğada, yani yuvasında yaşamayan yapay insan köle olmaya mahkumdur. Yapay yaşam alanlarının, yapay besinlerin, yapay ilişkilerin insanı ve bu insanın ürettiğini sandığı düşünce, pratik, eylem ve söylem de doğal olması beklenemez.
Doğal olmayan özgür olamaz.
Yarın barış yurdunda buluşmak üzere.

İnsan Barışla Yaşar – 2017 Haziran

Kategoriler:Yazılar Etiketler:, , , , , ,

Vejetaryen, vegan, etçillik ve etçiliğe dair notlar

Kasım 22, 2014 Yorum bırakın
15895009_10209078755659332_2607790198250786566_n-e1495464102332.jpg-Kapitalist gıda endüstrisinde ezilen sadece hayvanlar değildir, piyasa ürünü tüm bitkiler de hayvanlar kadar ezilmekte, işkencelere çok yönlü saldırılara maruz kalmaktadır. Endüstriyalizmde zulümsüz, sömürüsüz ürün yoktur.
– Canlı canlıdır. Gözle görünmeyen en küçüğü de, bol kanlı en büyüğü de canlıdır. Canlılar arasında ayrım da, ayrımcılıktır. Doğadaki her canlı başka bir canlıyı canına katarak yaşamını sürdürür. Can almadan, canına can katmadan canlı kalınamaz. Hiçbir cana kıymak istemeyen en azından kendi canına kıymak zorundadır.
-Kapitalist endüstri ortamında asıl olan et yemez olmak değil olabildiğince az tüketici olmak, az para kullanmak ve fırsat bulunduğunda doğamıza, yuvamıza kaçıp orada doğal, barışçı ve yine sınırlı, ürettiğinden fazla tüketmeyen sade bir yaşam inşa etmektir. Bir bütün tüketim kültürü ve alternatif yaşam formları tartışılmalıdır. Ancak böyle hem sömürmemiş hem sömürülmemiş olabiliriz.
-Doğasında yaşamayan her canlı köledir. Öte yandan kentlerde evi, arabası ve çalışmadan elde edebileceği yaklaşık 800$’lık (orta verimlilikte olan bir doğa parçasının insan ihtiyaçları için kendi kendine ürettiği değer) geliri olmayan her insan -hele kendinden başkalarının maddi sorumlulukları da varsa- modern dünyanın yeni kalıplarını ve zorunluluklarını da hesaba katarsak Ortaçağ köleliğini mumla araması gereken bir köledir. Ve çok tanrılı yaşamın baskısı, tahakkümü altındadır. Dolayısıyla köle olduğumuzu unutmayalım. Elit ve efendilerin, beyaz modernistlerin, caddelerin, sahte Batı-kent vicdanının(!) yapageldiği vejetaryenlik, veganlık, çevrecilik, hayvanseverlik tartışmalarına da, argümanlarına da bulaşmayalım. Olması gereken doğru yaklaşım ve tepkileri, doğru argümanlarla, doğru yerlerden, aşağıdan ve daha radikal bir şekilde geliştirelim.

Daha fazlasını oku…

Soma katliamı ve din, kader, fıtrat üzerine

Mayıs 27, 2014 1 yorum

540035_10150823654313091_323994405_n

– Madenlerin açılması?
-İhtiyaç.
– Patronların ve işçilerin sosyal, maddi, manevi arasındaki uçurum?
– Takdiri ilahi.
– Ateş, gaz, duman, karbonmonoksit, patlama…?
-Hepsi doğa-fizik kanunları, elden ne gelir, bu işin fıtratı bu.
– Köylerin kökünün kurutulması, tarımın, üreticiliğin kasten bitirilmesi, kentlere hapsolmuş tüketici toplum?
– Kalkınma, medeniyet, ilericilik.
– Üç kuruşa bir ömür?
– İmtihan, Allah’a isyan etmemek lazım.
– Yaralı adam sedye kirlenecek diye korkuyor, sedyeden değersiz görüyor kendini?
– O vatana millete devlete içten bağlılık, örnek almak lazım.
-E yüzlerce ölü?
– Kader.
– Peki ihmal, sorumsuzluk?
– Hepsi mevzuata, kanuna uygun.
– Bazıları öyle demiyorlar ama neye inanacağız?
-Kazaya ve kadere inanacaksınız, iman, İslam bu!
– Ne yapacağız?
-Dua.
– Ne yapmayacağız?
– Siyaset, muhalefet, isyan. Bir yas tutalım, bir Fatiha okuyalım önce, ölümleri siyasete alet etmeyelim.

İşte “ŞİRK” ve “KÜFÜR” dini tam ve tüm halleriyle ancak bu kadar gösterir kendini, ki Soma katliamında bir kez daha gösterdi. İnkar (küfür) ve kula kulluk (şirk) bir iktidar üzerinde ancak bu kadar tecelli eder.
Kuran’a gelince; dinin ya da inancın siyasileştirilme çabaları da, siyaseti dinsizleştirme ya da inançsızlaştırma çabaları da şeytan işidir. Ve her an hele hele toplumsal olan her mesele tam da siyaset zamanıdır.  Siyaseti ibadet, ibadeti siyaset olan inanç adına “yas tutun, dua edin, siyaset zamanı değil’ diyenler açıkça nemrut, firavun, ebu lehep, muaviye, yezid geleneğinin temsilcileridirler. Yas tutun, dua edin, soğukkanlı olun diyenlere; yas değil hesap sorma zamanı olduğunu, duanın eylem olduğunu ve bunca ölüm varken ancak seri katillerin soğukkanlı olabileceğini söyleyin!

* * *

Tanrı’nın yarattıklarını, doğayı, doğalı talan etmek, alt-üst etmek, yok etmek, bozmak, patlatmak; medeniyet, kalkınma, ilericilik, vatanseverlik, dine millete bağlılık oluyor.
Devlet, kapitalizm, neo-liberalizm yapılarına, yapaya, yapmacığa, ilahçılık eserlerine, yani putlara saldırmak; vandallık, marjinallik, çapulculuk, din düşmanlığı, vatan hainliği, terör oluyor.

 * * *

Kapitalizm, devlet, AKP, mevzuat, şirket, taşeron, özelleştirme vd sorgulansın da HES’ten, nükleerden farkı olmayan madenciliğin kendisi de, zihniyeti de, ‘sonsuz ihtiyaç’cıların köklü tarihi de biraz sorgulansın. İnsanlık madenlere muhtaç mı? Yeryüzünün üstünde cennet gibi yaşam varken binlerce sene önce yerin dibini madenci kölelere, yeryüzünü de tüm insanlığa, canlılara cehennem eden bu zihniyet köklerinden yok edilmelidir. İhtiyaçlar sınırlı, arzular sınırsız, rızık evrenseldir. Kalkınmacılık, bilimcilik ihtiyaç değildir, ihtiyaç duyduğumuz doğal sürdürülebilirlik doğada ve döngüsünde, yeryüzünün ilk halinde mevcuttur. Doğadan koparan her sistem, her ideoloji, her ‘izm’ batıldır.

* * *

Katliamlara, cinayetlere “kader”, “takdiri ilahi”, “doğal”, “fıtri” diyenler katildir. Katliamlara “kader” diyenleri Kerbela’dan hatırlıyoruz.

* * *

Daha önce de “kader” diyen RTE açık suçluluk psikolojisiyle katliamı aklayarak yaptığı açıklamada cinayetler için yine Allah’a iftira atarak “doğasında var, fıtri” dedi. Kuran “Zulmünü Allah’a yakıştırandan, yalanına Allah’ı alet edenden daha zalim kim olabilir” der. Kitaba, Allah’a en büyük hakaret, saldırı ve iftira budur.

Kapitalizmin, sermayenin, karcı sistemin, kalkınmanın, endüstriyalizmin doğası, fıtratı olmaz. Çünkü yapaydır, yapısı gereği yaşamın doğasına aykırıdır, sömürür, öldürür, bozgunculuk yapar, talan eder.

Yarın barış yurdunda buluşmak üzere..