Arşiv

Posts Tagged ‘tip’

Muhalefet her şeye rağmen kaybetmeyi nasıl başardı?

Mayıs 29, 2023 1 yorum

Muhalefetin büyük bir çoğunluğu ve özellikle de sosyal medya muhalifleri her zamanki gibi büyük laflar etmeye başladılar. ‘Ben demiştimciler’ genellikle ya sandık güvenliği, hile, hırsızlık, şaibe, seçimin adaletsizliği üzerinden ya kazanamayacak aday söylemleri üzerinden ya Kılıçdaroğlu’nun bazı son hamleleri üzerinden ya da milletin sürü olduğu üzerinden yenilginin nedenlerini tespit ve teşhis ediyorlar.  Nitekim herkes siyaset bilimci, sosyolog, araştırmacı. Tabi ‘yenilmedik gayet iyiyiz, hadi yeniden başlıyoruz’ diyen motivasyoncularımız da az değil. Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuç beklenmez.

İhtiyacımız olan şey motivasyon değil muhasebe, değişim, dönüşüm.

Yine, muhalefetin el birliğiyle kaybetmek için her şeyi yaptığı bir seçim sürecini geride bıraktık.

Saray ittifakına kazandıran tek şey muhalefetin aksine toplumu bilmesi, tanıması. Muhalefete kaybettiren tek şey de toplumu tanımaması. Sol seküler kesimlerin büyük çoğunluğu bu ülkeye, doğuya, ortadoğuya hep yabancı oldular.  Solculuk ve sekülerizm olması gerektiği gibi aşağıdan değil yukarıdan ve dışarıdan olageldi ülkemizde ve bundan dolayı yerlileşemedi. Merkez soldan devrimci solculara kadar bu hep böyleydi. Elbette istisnalar var.

Türkiye’yi Batı ülkesi olarak gören ya da bunu hedefleyen, söylemini, eylemini bunun üzerinden kurgulayan hiçbir siyaset bu ülkenin yerlisi ve asli unsuru ya da çoğunluğu olmadı ve olamaz.

Millet İttifakı da Emek Özgürlük İttifakı da Anadolu ve Mezopotamya’nın damar yollarına ısrarla, inatla ve anlam verilemeyen bir umursamazlıkla kör kaldı, tanımadı, tanımaya çalışmadı. Saray’ın kendini güvende hissetmesinin ve kazanmasının tek nedeni budur. Bu seçimi bile kazanamayan muhalefet -özellikle sol seküler muhalefet- özelde Anadolu ve Mezopotamya ile genelde Ortadoğu ile barışmadıkça en azından tanışmadıkça hiçbir seçimi kazanamayacaktır. (Dış siyaset üzerinden ele alırsak; ABD-Batı’nın süper güçlerine rağmen her doğu hamlelerinin fiyaskoyla sonuçlanmasının, eline yüzüne bulaştırmasının tek nedeni de budur. Rusya, Çin ve İran buraları her zaman Batı’dan daha iyi bilirler ve oynarlar)

Seçimlerin adaletsizliği ve her gelen seçimin daha adaletsiz olduğu bilinmeyen ve beklenmeyen bir şey değil. Seçimlerden sonra adil bir sürecin yaşanmadığını öne sürmek beyhude bir kaçıştır. Yine hile, hırsızlık, şaibe ve sandık güvenliği söylentileri yenilgilerin asıl sorumlularının milleti oyalama ve hedef şaşırtma klasik taktiklerinden biridir, hesap vermesi gerekenlerin sığınağıdır. Zinhar sürü olmayan bilinçli, aydın, muhalif politik kitlemiz her defasında bu tuzağa düşer durur. Her seçimde yaşanan (ve seçim sonucuna etkisi çok çok sınırlı olan) hırsızlık ve hileler partilerin ve yöneticilerinin kendini aklama operasyonuna dönüşür. Ki varsa ciddi boyutta bir hırsızlık bu da muhalefet partilerinin ve yöneticilerinin beceriksizliğidir, halkın değil.

Sorun sandıkta değil millette değil muhalif siyasettedir.

Saray her şeye rağmen kazanmadı, muhalefet her şeye rağmen kaybetti.

Sonuç olarak Türkiye ikinci yüzyılına Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen demokratik bir cumhuriyetle değil despot otoriter yağmacı bir rejimle girmeyi tercih etti.

Güçlü kadın hareketlerine rağmen, kadın düşmanı denilen cumhur ittifakının en büyük destekçileri neden kadınlar, seçmenlerinin büyük çoğunluğu neden kadınlar sorusunun cevabı da burada saklı.

Bilimsel siyaseti ağızlarından düşürmeyenler her seçim sonuçlarında gün gibi ortaya çıkan gerçeklere her seçimde kör kalmayı tercih ediyorlar. Mesela 7 Haziran’da HDP’nin başarısını (ki bana göre çok daha iyisi kolay ve mümkündü) Kürt ve Sol ittifakının başarısı olarak okuyanlar ve lanse edenler, sandık sandık gelen oyların nereden geldiği giden oyların nereye gittiği tartışmasız bir şekilde ortada iken büyük bir çarpıtmaya imza atmışlardı. Bir sonraki seçimlerde ders alırlar ve ona göre davranırlar herhalde diye beklerken hayrete düşüren, yok artık dedirten adımlar tüm eleştirilere, önerilere, araştırma sonuçlarına rağmen inatla atılmaya devam edildi.

Muhalefet partilerine bu halk yani bizler denize düşen yılana sarılır misali her şeye rağmen sarıldık, ki bu pervasız umursamazlığın bir nedeni de yöneticilerin buna güvenmeleri oldu.

Muhalif partiler hak ettiklerinden ve beklentilerimizden fazla bile destek gördüler. Seçim sonuçlarıyla ilgili muhalif partilerin yetkilileri, sürecin mimarları ve yöneticilerinden başka bir sorumlu aranmamalıdır.

İçinde bir iki özeleştiri ve muhasebe kelimesi geçen açıklamalarla, vitrindeki görünür bir iki alt sorumlunun günah keçisi yapılarak harcanarak yapılan göz boyamalarla alınacak bir yol kalmadı. Önümüzdeki seçimlere aynı kafayla gidilmesi CHP ve HDP başta olmak üzere muhalif partiler için intihar olacaktır. Zaten bu seçimde alenen başarısız bir intihar girişiminde bulunuldu sayılır.

Zihniyet, bilinç, paradigma ve perspektif sorunu yenilginin asli stratejik tek nedenidir.

Bu sorunun seçim süreçlerine yüzlerce yansıması oldu elbette. Bu seçim çok kolay bir şekilde kazanılabilecekken bu ana sorundan kaynaklı kaybedilmesinin taktiksel birkaç nedenini de paylaşalım.

– Saray’a karşı tüm muhalefetin taktiksel olarak sandıkta değil de stratejik olarak siyasette birleşmesi ve bunun vitrine yanstılması. Yani altılı masanın kendisi ve HDP’nin dolaylı desteği. Bu koca koca siyasiler nasıl oldu böyle bir hatayı yaptılar inanılır gibi değil. Ki hata demek az kalır. O kadar emin ve kararlı bir şekilde yaptılar ki biz herhalde bilmediğimiz başka şeyler var çıkar kokusu diyerek şaşkınlıkla aylarca uyarılarımızı da yapa yapa izledik. Bu, apaçık AKP-MHP’den kopacak seçmenlere kopmayın bırakmayın demekti. İktidarın sadece kendi mahallesine/tabanına tutunarak, sadece onların alkışlarını alarak kazanması mümkün.

Kamplaşmalar her zaman iktidarcı çoğunluğun lehinedir.

Muhalefet için böyle bir şey söz konusu değil ancak yıllardır aynı şeyler yaşanıyor, yıllardır bu tuzaklara düşülüyor. Muhalefet için tek bir yol vardı iktidar seçmenini kazanmak, onlara dokunmak, farklı mahallelere girmek ve onların alkışlarını almak. Bu çok net bir gerçekken yine özellikle sol seküler muhalefet tüm söylem ve eylemlerini kendi mahallerinden alkış alma popülist kolaycılığı üzerinden kurdu. Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ başta olmak üzere en etkili ve doğru hamleleri başından beri -hem CHP içindeki hem dışındaki- işte bu odaklar tarafından engellendi. Sorumlu aranıyorsa millette ya da sandıklarda değil seçimleri devrim zanneden, kendi mahallesinden daha çok alkış daha çok like almak için Saray’dan çok Kılıçdaoğlu’na köstek olan, karşı mahallelerden geçişlere bariyerler kuran popüler cadde muhaliflerinde aranmalı.

Altılı masa içerisinde bu yanlışla ilgili Karamollaoğlu ve Davutoğlu’nun uyarılarından haberdar olduk. Ama diretmeleri gerekirdi. Yapılacak şey çok basitti. Bir sağ merkez muhalefet ittifakı bir sol merkez muhalefet ittifakı bir de HDP öncülüğünde üçüncü yol ittifakı ile seçimlere her ittifak kendi adayıyla girecekti. Hem mecliste mutlak çoğunluk cepteydi hem de ilk turda Erdoğan’ın kazanması ihtimali söz konusu bile değildi. Ki kazansa bu ilk turda kazanırdı zaten, kazanması için muhalefet her şeyi yaptı, Saray lehine olabilecek her şey yapıldı. İlk tura muhalefet 3 ayrı ittifakla ve adayla tamamen kendi ana kanalları üzerinden gireceklerdi. İkinci turda Erdoğan’ın karşısına kim kalırsa destekleriz denilecekti, o kadar. Kılıçdaroğlu en az 55 ile kazanacaktı. Her şey bu kadar basit ve garanti iken böyle bir garabete neden imza atıldı? Hem AKP-MHP’den kimsenin kopmaması sağlandı, -hem HDP’nin aşağıda ele alacağımız yanlışları yüzünden radikal demokrasi değil milliyetçilik kilit rolü oynadı- hem de altılı masanın sağı solu birbirini kilitledi, HDP de zaten dolaylı olarak ister istemez tüm altılı masayı kilitlemiş oldu. Hele hele Kılıçdaroğlu’nun adaylığında mutabakat olmadan altılı masanın kurulması ve ilan edilmesi öngörüsüzlükle açıklanabilir bir hata değil. Cumhur ittifakı bu sürece minnettar oldu. Tam ‘kaybediyoruz, dağılıyoruz, bitiyoruz’ havasına girmişlerdiki altılı masa ilanı ve akabinde Akşener’in darbe girişimi ve Emek Özgürlük İttifakı’nın ‘devrimi yaptık sonrasında neler yapıyoruz’ rahatlığıyla alınan kararları, adayları, söylemleri AKP-MHP’ye derin bir nefes aldırdı ve rahat sakin bir şekilde kitlelerini tutarak seçime gittiler.

– HDP’nin seçim komisyonunun aday tercihleri, iki dönem kuralının kişiye göre uygulanması ya da uygulanmaması, ittifak işlerinde istişare ve eleştirilere gittikçe daha da kör kalınması ve hatta dayatmaları tabandan kopuş sinyallerine, Kürt seçmenlerin katılım rekoru kırması beklenirken katılımın azalmasına, seçmenin sandığa küsmesine, oy artışı garanti iken çok büyük bir başarı! ile oy kaybetmesine neden oldu. Bu seçimlerin en büyük başarısızlığı HDP’nindir. TİP’in kendisini en başarısız olarak konuşmaya gerek yok. TİP meselesinin sorumluları da TİP değil HDP yöneticileridir. TİP kendinden beklenenleri yaptı. En büyük uyarılar, eleştiriler onlara yapıldı. Yüzde 3’ün imkansız olduğu, hayal olduğu, en fazla 4 vekil çıkarabileceği, yarardan çok zarar olacağı binlerce kişi tarafından binlerce kez söylendi. Ama inatla parti olarak girildi. Saraya değil muhaliflere kaybettirildi. Verilen oyların en az yarısı TİP’e de gitmedi bütçesel karşılığı da siyasi karşılığı da kocaman bir sıfır oldu. Nerden baksan tutarsızlık, zarar, ziyan… Oysa tek listeyle yine 4 vekil kazanabilirlerdi, bu kadar haklı eleştiri ve itham yemezlerdi. HDP tepki görmez, seçmenlerini küstürmez, seçmendeki ‘ne yapsak ne etsek olmuyor’ haleti ruhiyesi beslenmezdi. Hem HDP hem TİP siyasi olarak çok daha karlı çıkabilirdi. Ama eleştirilere kör kalmakla da yetinilmedi itham edildi hatta yaftalandı.  Her neyse TİP meselesini gerçekten uzan uzadıya konuşmaya gerek yok.

Kesin olan bir şey var; ne beraber direndik ne de beraber kazandık. Ama beraber kaybediyoruz.

Bilimsel siyasete göre her şey her niyet ve art niyet çok açık seçik ortada. HDP, Yeşil Sol, TİP vd meselelerle ilgili önceki yazımdaki (Konuşma sırası şaşırmayanlarda) notlara göz atılabilir.

Kısacası Kürtler milli sorunları başta olmak üzere, hak, emek, adalet, özgürlük ve barış mücadelelerinin ve bedellerinin ‘başkalarının’ ideolojik bagajı yapılmasından rahatsızlar. Bu rahatsızlık yeni değil, 7 Haziran’da da vardı ancak gittikçe önü alınamaz ve telafi edilemez kalıcı hasarlara yol açmaya başladı. Yine bu rahatsızlık birilerinin çarpıttığı gibi sol ile ittifak kurma rahatsızlığı, sol-sosyalizm rahatsızlığı değil.

HDP bu seçimde daha özüne dönmesi gerekirken, sokakların, asıl tabanı olan yoksul mahallelerinin sesine daha çok kulak vermesi gerekirken, deprem gibi ağır bir süreç içerisinde tüm tartışmalarını ve vaktini sol partilere ayırmıştır. Biraz toparlar, bölge siyasilerine ve ittifakına ağırlık verir, ulusal ve dini kesimlere biraz yüzünü döner, halkın isteklerine kulak verir beklentilerinin tersine yüzünü tamamen -yoksul solculara da değil- orta sınıf popülist solculara dönmüştür. Twitter gerçekliğine en uzak tabanı olan parti HDP’dir (en yoksul emekçi tabanlı parti HDP olduğu için) ama en çok sosyal medya üzerinden şekillendirilen parti de HDP’dir. HDP TİP değildir, öncelikle bunu bilmesi gerekir. Katılımın azalmasının ve oy kaybının tek nedeni budur. Yüzünü biraz olsun farklı kesimlere ve öz tabanına dönen bir HDP rahatlıkla 15’i alabilir. Elbette bu temel neden dışında her seçimde olan alt nedenler var. Zorluklar, baskılar, saldırılar, hileler, yeni bir parti ismi ile kısa sürede seçime girilmesi, yeni partinin isminde ‘sol’ olması, adından ‘yeşil’ olmasına rağmen bu seçimde HDP/Yeşil Sol başta olmak üzere muhalefet partilerinin vaatlerinde, seçim propagandalarında ve aday listelerinde tarihi doğa kırımların yaşanmasına rağmen ekoloji ve ekolojistlerin esamesinin okunmaması vd pek çok şey sıralanabilir. Ama bunların hiçbiri bahane değil ve asıl neden değil.

HDP başından beri kapısında karşılıksız girmek için bekleyen yüzde 5’i durdurup içeri girmek istemeyen yüzde 2’yi zorla rica minnet tavizlerle büyük alanlar/imkanlar açarak içeri almak için çabalıyor.

Ancak günün sonunda tüm olumsuzlukların bedelini müttefikler değil emektar, cefakar ve fedakar halk ödüyor.

Sosyal medya ve orta sınıf mahallelerinden, caddelerinden, sahil şeridi kentlerinden asla görülemeyecek siyasi olgular, tarihsel ve toplumsal gerçekler var. Farkına bile varılmadan bedeli ağır olan, sonucu etkileyen hatalar yapılıyor. CHP’nin de HDP’nin de aşması gereken tek eşik bu.

CHP kendi mahallesinin alkışlarından taviz vererek, kınamalara kopmalara aldırış etmeden bu eşiği aşabilir. Ki Kılıçdaroğlu ile epey mesafe kat etti. Bunca mesafeden sonra faturayı Kılıçdaroğlu’na kesip geldikleri yere dönerlerse kendileri kaybederler.

HDP için ise çözüm kolay, tek yapması gereken kendi tabanına, sokaklarına, mahallelerine dönmek.

Hasılı kelam, Anadolu, Mezopotamya ile barışmak ve tanışmak, ‘Türkiye’yi Ortadoğu bataklığından kurtarmak’ değil, Türkiye’nin Ortadoğu ile kopmaz bağını kabul etmek gerekir. Aksi halde Erdoğan gider Bayraktar gelir, her seçimin sonucu benzer olacaktır.

Konuşma sırası şaşırmayanlarda

Mayıs 15, 2023 Yorum bırakın

Evet şimdi eleştiri ve özeleştirileri yüksek sesle paylaşma zamanı.

Seçim öncesi süreçte kısık seslerle ben ve benim gibi niceleri ilgililere, yetkililere defalarca uyarılarda bulunduk, eleştirilerimizi yönelttik. Altılı masanın inşa edilmesinden tutun, çok rahat yüzde 15leri görebilecek HDP’nin son aylarda aleni bir şekilde oylarını düşürmek için çok büyük çaba sarfetmesi, akla ziyan stratejiler, taktikler ve adaylarla alınan sonuca dair konuşulacak çok şey var. Her şey, her neden konuşulmalı. Bu sonuçlara şaşırmayanlar konuşsun, sorumlular da özeleştirisini ve halka karşı hesabını versin.

Altılı masa ve HDP
Altılı masa girişimlerinin ilk günlerinden beri şaşırdık kaldık. Muhalif sağın ayrı bir ittifak/masa kurmasının, muhalif solun da ayrı bir ittifak/masa kurmasının gerekliliğini, aksi takdirde iktidardan kopuş olmayacağını defalarca ilettik. En sonunda herhalde bizim bilmediğimiz bir şeyler biliyorlar dedik, çok ilginç hangi akla hizmet bu kadar rahat ve eminler anlam veremedik. Yanılmayı çok istedik, yanılmak için çalıştık ama maalesef yanılmadık.

Altılı masa ilan edildiğinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığında anlaşma sağlanmadan bu masanın kurulmasına ve ilan edilmesine de şaştık kaldık. Zira son anda KK’na karşı bir darbenin gelişeceği çok ama çok aşikardı. HDP’nin getireceği yüzde 10 desteğin altılı masanın sağ kanadından ve ulusalcı tabanından 5 puan götüreceği gün gibi ortadaydı. Oysa direk ikinci tura çok ittifak ve çok adayla gidilerek nihayetinde hem mecliste kazanarak hem de ikinci tura çok daha rahat ve zarar görmemiş bir şekilde muhalif sağ oyları ve HDP’yi bütün olarak taşımak çok kolaydı. (‘Mansur Yavaş’la ilk tur’ da bir çok nedenden dolayı başarılı olması çok düşük bir ihtimaldi)

‘Kılıçdaroğlu aday olmasın, kazanamaz’ diyenler hiç ama hiç ‘biz demiştik’çi ahkamlar kesmeye başlamasın ve kalkmasın. İki yıldır kazanabilecek tek adayın Kılıçdaroğlu olduğu tartışmasız bir gerçekti. Kılıçdaroğlu kaybetmedi. Kılıçdaroğlu’na rağmen muhalefet kaybetti ve hatta kaybettirdi. Kılıçdaroğlu iktidardan çok muhalefete karşı mücadele vermek zorunda kaldı. İktidardan çok muhalefet yıprattı, yordu. Aleviliğini tartışmaya ilk açan malum ‘solcular’ oldu. Hem sağ-muhafazakar kesimden hem Kürtlerden çok rahat oy alabilecek tek aday KK idi. Bu, gün gibi gerçeğe bile isteye karşı oldular. ‘Sol-seküler mühendisliğin’ Türkiye gerçekliğinden ne kadar kopuk olduğuna, kendi mahallelerine ve sosyal medyaya ne kadar çok kapıldıklarına yüzüncü kere daha şahit olmuş olduk. Cumhur’a en güçlü darbe olan ‘helalleşme’ hamlelerinin karşısında hep CHP ve o ‘solcular’ yer aldı. (Seçim sonuçlanırken içerideki karşıtlar kendilerini daha net belli ettiler.)  Cumhur’un her duyduğunda minnet duyduğu ‘hesaplaşmayı’, ‘helalleşme’ karşısına son ana kadar kasıtlı olarak koyan, alttan alta KK’na posta koyan popülist ‘devrimcilik’ kaybetti ve kaybettirdi. Türkiye seçimlerini devrim sanan, daha doğrusu devrimle yapılabilecekleri sistemin seçimiyle yapabileceklerini sanan, oy kullanmayı devrimci hamle zanneden ‘solcular’, yargılayacağız, hesap soracağız diyenler bitti ve bitirdi. Kılıçdaroğlu’na oy isteyen partiler ona karşı söylemlerle kampanyalar yürüttü. Akşener ile birlikte Kılıçdaroğlu’na karşı ‘Ekremci’ darbe girişiminde bulunanlar da bu muhalifler ve bu ‘solcular’. (İmamoğlu ve Yavaş, Kılıçdaroğlu kampanyasında gerçekten çok çalıştı, çok katkı sundular bu başka mesele) Yani İmamoğlu hatta Yavaş aday olsaydı da sağ açısından olabilecek sonuç değişmeyecekti. Yanlış, altılı masa kombinasyonunda ve ittifakının şekillendirilmesinde ve HDP’nin eklemlenirken ki taktiklerindeydi ve hatta eklemlenmesiydi.

HDP, TİP, Yeşil Sol vd…

HDP’ye gelince; vitrini ve sosyal medya ile tabanı/sahası arasında en ciddi farklılık gösteren partidir HDP. Bu yıllardır böyledir ve herkes bilir. Bunu eleştiri olarak dile getirmiyorum. Vitrin ne kadar ‘radikal sol’ ve ‘en laik’ görünse de tabanı her şeyden önce milli/muhafazakar-seküler bir tabandır. Bu tabanı ve sahayı inatla tanımak istemeyenler, kabul etmek istemeyenler var. Yıllar içerisinde olumlu anlamda parti-taban ilişkisinde etkileşimler, dönüşümler, uyumlanmalar oldu. Özellikle kadın gerçekliği karşısında partinin tavizsiz tutumu çok şeyi değiştiriyor, dönüştürüyor. Ancak olması gereken milliyetçiliğe ve feodalizme karşı duruş büyük ölçüde kendini milli/ulusal olgulardan koparıp Türkiye’nin açık ara en yoksul ve en ezilen kitlesine -yoksul mahallelerdeki Türk solunu değil- ‘orta sınıfçı (ve gizli milliyetçi) solu’ taşıtmaya çalışıyor. Bu çabalar yıllardır tutmadı. 7 Haziran’da da sonrasında da işte şimdi bugün de yüzde 15 elimizin tersiyle itildi.  7 Haziran sonuçları tüm saha verilerine rağmen kasıtlı olarak yanlış okundu ve anlatıldı. Sonrasında artık daha da bozmaz dedikçe daha da bozdu. Bugün ‘e yok artık o kadar da olmaz, hele hele bu seçimlerde asla yapmazlar, o kadar da değil’ dedikçe hiç en ufak bir izaha dahi gerek duymadan, uyarılara kör kalarak, eleştiriler yaftalanarak TİP meselesi halkın önüne getirildi. İlk defa sahadaki tepkiler sosyal medyaya taştı. (Ki normalde HDP’nin sahadaki, bölgedeki, sokaktaki asıl sorunları sosyal medyaya yansımaz.) Halkın tepkilerine, uyarılarına, oy vermeyiz demelerine rağmen adeta ‘el mahkum seçim günü vereceksiniz’ denilerek çok ilginç taktikler, adaylar ve ittifak içi rekabetle bu seçime gidildi. Demirtaş ve Kışanak’ın halkta tamamen karşılık bulan çağrıları havada bırakıldı.

Yüzlerce insan yüzde 10’un bile bu şekilde geçilemeyeceğini ifade etti. Şimdi bize ‘80 vekil kesin, hedefimiz 100 vekil’ diyenlerin cevap vermesi gerekiyor. Bu karar hem doğuda hem batıda YSP oylarını geriletmiştir. Geriletmekle kalmamış verilen oyları da işlevsizleştirmiştir. TİP’e verilen çoğu oy TİP’e gitmemiştir, bütçesel karşılığı da olmamıştır. TİP’in yüzde 3’ü geçmeyeceği de, alacağı maksimum vekil sayısı da ortadaydı. Tek bir vekilin dahi son derece önemli olduğu bu seçimde AKP-MHP’ye 5-10 vekil verme riski bile isteye alındı, ‘inatçıyız’ denilerek. TİP her ne kadar çok dikkatli hesaplar kitaplar yaptık, ülkemizi elbette düşünüyoruz dese de’ kendini düşündü, sosyal medyayı ve mahallelerini Türkiye zannetti, büyük bir riske attı seçimi. 12 vekili ve yüzde 3’ü kesin gördüler ve hiç şüphe bile etmediler. Bunlara da şaşırmadık. Burada asıl sorumlu TİP değil önceki seçimde de adaylık teklifi götüren bu seçimde de ayrı listeyle girilmesinin eksi değil artı olacağını savunan ve HDP’ye halka rağmen hiç demokratik bir şekilde olmayan dayatma ile halkın karşısına getirenlerdir. Yıllardır gelen tepkiler ve yapılan eleştiriler HDP’nin sol ile ittifak kurmasına, solun tüm kesimleriyle ortaklaşma çabasına yönelik değildi. Sanki eleştiriler buna yönelikmiş gibi çarpıtıldı, top taca atıldı.

Elbette Kürtler açısından önemli olan ideolojik birlik değil milli bir hak arayışı çatısı olması. Daha sonra HDP ile Türk Kürt Ermeni Alevi Sünni Ezidi olmasıyla sevildi evet. Daha önemlisi Müslümanı, ateisti, Ermenisi, sosyalisti, anarşisti, demokratı, ekolojisti vd hepsinin ortak ilkeler etrafında toplanabildiği bir çatı olmasıydı Türkiye için. Ancak Kürtler dışında sadece tek bir ideolojik renge kapılar açık bırakıldı. Diğerleri zorlayarak kapıdan içeri girebildi ve ‘renk’ olarak kaldı. Bireysel katılımlar öncülenmedi bileşenler hukuku hep hakim oldu. HDP başından beri kapısında karşılıksız girmek için bekleyen yüzde 5’i durdurup içeri girmek istemeyen yüzde 2’yi zorla rica minnet tavizlerle büyük alanlar/imkanlar açarak içeri almak için çabalıyor.  Sosyal medya ve Türkiye orta sınıf solcularının mahallelerinden, caddelerinden, sahil şeridinden asla görülemeyecek şeyler var.  Bu konu çok uzar gider ben hemen seçime geleyim şimdilik.

HDP yani YSP, hiçbir şey yapmasa bile nüfus artışından kaynaklı yüzde 2 oy artışı cepte olan bir parti nasıl bu hale geldi, gerileyebildi. Geriletebilmek gerçekten ciddi bir başarı yani. Bölgede katılım oranında artış ve patlama olması gerekirken katılım oranı önceki seçimlere kıyasla yüzde ona kadar nasıl neden düştü? Katılım azalmasının şüphesiz Cumhurbaşkanlığı seçimini de olumsuz yansıması oldu. HDP tabanının oylarını cepte gördü. HDP’nin artık bu taban gerçekliğine, eleştirilerine, önerilerine daha fazla direnmemesi gerekir. Mevcut verilen oyların yarısının mecburen sitemle kırgınlıkla verilen oylar olduğunu görmesi gerekir. Beklenen adayları, beklenmeyen adayları, esnetilen kuralları, esnetilmeyen kuralları halkla uyum içinde yapılması, alınan kararların dayatmayla değil demokrasiyle, ortak akılla, sadece bir kesimle değil farklı kesimlerle istişare ile alınması gerekir. Eleştirilerin önemsenmesi, tepkilerin yaftalanmaması gerekir.

Yeniden Refah oyları ile ilgili ciddi bilgiler geliyor. Deva, Saadet, Gelecek seçmenlerinin bir çoğunun CHP ‘ye oy vermeleri gerektiğinden haberinin olmaması, pusulaya gidip bulamayınca Refah logosu ve yazısını görünce YRP’ye veren çok kişinin olduğu anlaşılıyor. Haberi olduğu halde eli CHP’ye gitmeyenlerin de YRP’ye yönelmiş olabileceği konuşuluyor. Bunlar yüksek ihtimalli değerlendirmeler, çünkü YRP’nin bu oyu alması mümkün değil.

Yine aynı şekilde Yeşil Sol Parti’ye oy vermek isteyen binlerce seçmenin yanlışlıkla Sol Parti’ye verdiği kesinleşti ve kıl payı vekillik kaybedilen yerler oldu. Lafı açılmışken HDP’nin yerine hazırlanan Yeşil Sol Parti’nin adında Sol olmasının da kesinlikle HDP tabanı açısından olumsuz etkisi oldu ve sandığa yansıdı. Logosu güzeldi gerçi ama adının ve logosunun daha HDP’yi andıran bir parti olması gerekirdi.

RTE karşıtı toplumsal değil sansasyonel çıkışların ve adımların eninde sonunda RTE’ye can simidi olduğu bir gerçek. Bu artık kanıksandı ama hala kendilerince iktidar karşıtlığı yapmaya, zarar vermeye çalışıyorlar.  Yeşildağ videoları üzerinden Putin yardımıyla kurgulanan İnce darbesi son hafta en az yüzde 3’ü doğrudan Oğan ve AKP’ye eklemledi. Zaten her hafta değişen bir yüzde onluk gezgin oy vardı ve son hafta bu seçmeni etkileyecek bir hamle bekleniyordu cumhurdan. Geldi ve başarılı oldu.  

Mecliste cumhuru biraz geriletmenin başarı olmadığı açık. İkinci tura kalmasını sağlamak da başarı değildir. Biz kazanmadık ama onlar da kazanmış değil. Şimdi daha aklı başında bir strateji ve taktikler ile dersler alınmış olarak mücadeleye devam etme zamanı. Dünden daha güçlüyüz.